13 Ağustos 2014 Çarşamba

Kalkan

Yolculuğumuza Fethiye'den başladığımız için Fethiye otogardan "Batı Antalya" firmasından 13 TL'ye aldığımız 19:30  Kalkan biletleriyle minibüsümüze yerleşip yola koyulduk. Otobüs yol üzerinde her durduranı aldığı için bilet almadan binmemenizi öneririm. Ortalıkta koridorda bir sürü insan yolculuk yaptı çünkü. Arka koltukta ingiliz kızcağıza ecel terleri döktürten "are you disco" temalı diyarbakırlı abimizin çabasını dinleyerek yaklaşık bir buçuk saat sonra kalkan otogara vardık. Otogardan yokuş aşağıya yürümeye başladık. Bölgeyi tanımadığımız için bir daha karşılaşamayız diyerek gördüğümüz migrostan kahvaltılık salam peynir domates salatalık alıp yokuştan inmeye devam ettik. Yolda yemek yiyecek yer ararken İngiliz bir ablamız bizi durdurup "Ali Baba"yı önerdi. İngilizler dışında neredeyse hiç turist yok.  Bölge esnafı da kelimenin tam anlamıyla çatır çatır ingilizce konuşuyor. Önerilen menüyü o kadar da uygun bulmayıp biraz ileride karşı çaprazındaki "Hünkar Kebap"a oturup envai çeşit bulunan pidelerden sipariş ettik. Çantalarımızı gören esnaf limandan sağ tarafa gidip oralara kamp atabileceğimizi söyledi. Yemeğimiz bittikten sonra limandan sağ tarafa kıvrılıp plaj aradık fakat kumsal ya da herhangi bir plaj izine rastlamadık. "Indigo" isimli oldukça havalı üst katı bohem bir club alt katı iskeleli bir beach club olan mekana fikir danışmaya girdik. Mekan işletmecisi olduğunu tahmin ettiğimiz abimizin "Ne uğraşıyosunuz yatın burda" teklifine ve tulumla gezen bizler için ultra konforlu minderli şezlonglara elbette ki hayır diyemeyip alt kata indik.  Aşağı inip Sabah 8 gibi club açılmadan kaybolmak üzere sinkovlarımızı sıkıp uykuya daldık. Sabah mekanın arka tarafında 1 lira ücretli olan duşlu fön makineli tuvaletlerde tipimize çeki düzen verip eşyalarımızı toplayıp ordan çıktık. Gündüz gözüyle baktığımızda asıl limanın sol taradının gayet güzel bir halk plajına sahip olduğunu gördük. Plajın önündeki parkta oturup kahvaltımızı yaptık. Plajda ücretsiz duş ve tuvaletler var. Ayrıca duş suyu temizmiş soğuk soğuk kana kana içebilirmişiz. Parkta otururken yanımıza gelen uzun beyaz saçlı mavi gözlü "Dövmeci Ali" abimiz bir sorun olursa biz Ali'nin arkadaşıyız diyin, istediğiniz yerde kalın dedi. Zaten Kaputaş'a gideceğimiz için orda denize girmedik fakat bütün sahil şeridinde olduğu gibi deniz inanılmaz temiz ve masmaviydi. Kahvaltılarımızı bitirip ufak bir mıntıka temizliğinden sonra ana yola çıktık. İndiğimiz yokuş o kadar dikti ki çantalarla aynı yokuşu yürüyerek çıkmamız o sıcakta imkansızdı. 10 TL'ye anlaştığımız taksiyle otogara gittik. Normalde taksimetre 14 TL yazdı. Otogarda bütün şöförler nereye gideceğimize dair seferber oldu. En son dolmuşçu bir abimiz 20 TL'ye sadece bizi Kaputaş'a bıraktı. Dolmuşa ödediğimiz ücretten anlayacağınız üzere *kişi başı 5 TL. Plajın şehirle pek bir alakası yok.

Kaputaş Plajı
         
          Plaja inmek için 200 basamak merdiven inmeniz gerekiyor. Gittiğimizde günün erken saatleri olduğu için plaj boştu. Güneşin en geç geleceği yeri düşünerek en soldaki kayalığın altına kurulduk. Deniz inanılmaz bir mavi renge sahip. Sığ değil ve sahil şeridi biraz uzun olsa neredeyse sörf yapılacak kadar güçlü dalgalı. Yani plaj meşhur diye yüzmeyi az buz bilen birinin gidip kendini öldürmesine gerek yok.



            Biz dalgaların bizi hunharca ordan oraya atmasından oldukça eğlendik. Hatta yerleştiğimiz yerin ucunda ufak bir boulder rotası bulup denemeye başladık. Dalgalar çılgınlığına bir müddet ara verseydi başarılı olabilecektik. Plajda ücretsiz şezlong yok. Ortada gözleme yapıp dondurma, içecek satan ufak bir büfe var. Tuvaletler ekstrem derecede pis. Bu güzel renkli deniz manzarasının tadını çıkarıp dalgalarla boğuşamayacak kadar yorulduğumuzda 200 basamağı sırtımızdaki dev çantalarımızla aşarak yukarı çıktık.

Plajın yukardan görünüşü
   
           Yaklaşık 45 dakikada bir kaşa servisler var. Fakat erken çıktığımızı farkettik ve servis parası olan kişi başı 7.5 TL'ye bizi kaş otogara götüreceğini söyleyen taksiye binip parmak arası terlikleri erimiş asfaltta bırakmadan plajdan Kaş'a doğru yola koyulduk.

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Fethiye



İstanbul- Dalaman ,Türk Hava Yollarının 21.45 uçağıyla Rötarlı olarak Dalaman'a iniyoruz. 23:40 civarı havaalanı önünden kalkan belediyenin transfer araçlarına biniyoruz. Havaş da varmış fakat pahalı olduğu için belediye böyle bir uygulamaya gitmiş. Uçuk kaçık fiyatlarla taksi kullanarak da Fethiye'ye geçilebiliyor tabi. Transfer arabasına 7.50 TL ödüyoruz ve 1 saat sonra Fethiye otogarda iniyoruz. Otogar şehir merkezinde. Dolmuşlarla şehre inilebiliyor. Biz caddeye çıkarak "Hisarönü"dolmuşuna biniyoruz. 3.50 TL ödüyor ve 20-25 dakika sonra iniyoruz. Salı günleri her türlü markanın "çakma"larını bulabileceğiniz dev bir pazar açılıyormuş orada. Pazar o sırada kurulmuş pazarcılar tezgahlarının başında uyuyorlar. Çantalarımızı arkadaşımızın tezgahı olan dayısına bırakıp gidiyoruz. Biz tanıdık olduğu için böyle bir rahatlığa sahiptik ama rica edildiğinde yine de gözkulak olabilirler gibime geliyor.

           Hisarönü barlar sokağına benziyor. Sağlı sollu her tarafta barlar ve kulüpler var. İlk olarak "Time Out"a giriyoruz. Bira 10 TL shotlar pek başarılı değil. Mekanın değişik bir müşteri profili var. Gençler yabancılar yaşlılar.. oldukça karışık. Masanızla ilgilendiğinizde önemli olmayacak bir konu. Dj'in pek başarılı olduğu söylenemez. Özellikle popüler yabancı şarkıların arasına birden giren Soner Sarıkabadayı şarkıları düşünüldüğünde. Daha sonra "Revolution"a gidiyoruz. Tasarımı ve müzikleri başarılı. İçeriye çantayla sokmuyorlar fakat güvenlik çantaları alıp göz kulak olabiliyor. 33 cllik bira yine 10 TL. Saat sabah 4 gibi acıktığımızı farkediyoruz ve barların kapanmaya başlamasıyla dolmuşun bizi bıraktığı cadde üstüne çıkıp "Eko'nun Yeri"ne gidiyoruz. Köfte ekmek ya da kokoreç tercihiniz olabilir . 7 TL kişi başı hesaplarımızı ödeyip çantalarımızı aldıktan sonra yola koyuluyoruz.

   Revolution
     Hisarönü'nden Ölüdeniz sahiline kadar yürümeye karar veriyoruz. Yol komple yokuş aşağı olduğu için çok zorlanmıyoruz. 4.5 Km'lik yokuşu yaklaşık 50 dakikada iniyoruz ve Ölüdeniz sahiline ulaşıyoruz. Yol saat itibariyle çok karanlık ve tenha. Kalabalık olduğumuz için bir sorun teşkil etmedi. Sahile iki çadır kurup uyumaya başladık. Sabah 7.30'da bir görevli çadırları kaldırmamızı rica etti. Çadırın birini kaldırıp uyumaya devam ettik. 1 saat sonra ikinci uyarı geldi. O sahil sit alanı olduğu için çadır kurmak ateş yakmak vs. yasakmış. Hava zaten sıcak olduğu için sadece tulumla dursanız bir problem çıkmıyor. Daha sonra çantalarımızı ağaçların önüne yığıp slackline kurduk. Kimseden şikayet gelmedi fakat paraşütlü insanların koşarak üstünüze çıkmayacağı yerlere konuşlanmaya dikkat edin. "Azda" marketten aldığımız poğaçalarla kahvaltı edip tabiat parkına yürümeye başladık.


         Çadırları dağ tarafına kurmuştuk sahil şeridi boyunca yürüyüp parka ulaştık. Deniz parkın dışında da çok temiz ve turkuaz. Parka giriş öğrenci 3, tam 6 TL. Parkın içinde ufak bir yürüyüşten sonra bütün eşyalarımızı bir ağaç altına bırakıp denize giriyoruz. Koyun açık denizle birleştiği yere kadar yüzüp 5-6 m'lik kaya parçalarından serin suya atlayışlar yapıp geri geliyoruz. Su çok temiz fakat çok kalabalık. İçerideki büfeler tahmin edileceği gibi pahalı. Parkın çıkışındaki Fethiye minübüslerine binip şehre gidiyoruz . Yol oldukça uzun. (5 TL)

Ölüdeniz Tabiat Parkı
      Fethiye merkezde "Köfteci İmadettin"i bulup köfte ekmek yiyoruz. Lezzetli ve 4.50 TL'lik köfteler tabiki ucuz. Daha sonra "Paspatur" denilen yerde ufak bir gezinti yapıyoruz.Turistik bir yer güzel hediyelik eşyalar var. Dikkatimi "45'lik isimli pub tarzı mekan çekti. Şirin bir yer. Kordonda yürüyüp meydanı geçtikten sonra "Cafe Park Teras"a çıktık. Gün batımı çok güzel gözüküyor menüsü geniş ve içerisi rengarenk gerçekten güzel bir cafe. Otobüs saatimizin gelmesiyle 19.30'da otogara geçip Fethiye'den ayrılıyoruz.

Cafe Park Teras